Sürekli okuduğum iki gazete (Cumhuriyet ve Birgün), tartışma
programlarını arasıra izlediğim birkaç televizyon kanalında (Halk TV,
Tele1, Habertürk, CNN ve NTV) ülkemizin ekonomik durumu hakkında yazılan
ve söylenenler beni dehşete düşürüyor. Dehşete düşürüyor çünkü bu
yazarların, konuşmacıların ne söyledikleri konusunda zerre kadar
bilgileri yok. "Bu kadar cehalet ancak tahsil ile mümkündür" darbı
meseleni sonuna kadar haklı çıkarırcasına sallıyor da sallıyorlar. Bir
coğrafya profesörü cari açık sorunu ile ilgili olarak bir şeyler
söylerse elbette şüphe ile karşılarız. Ama, iktisatçı olduğunu iddia
eden ve gerçekten de iktisat profesörü ünvanına sahip bir kişi buna
benzer yaveler gevelerse insanın kanı beynine sıçramaz mı? (Bu zavallı
durumdan istisna tuttuklarımın adını yazayım da onlara bühtan etmemiş
olayım: Korkut Boratav, Erinç Yeldan, Aziz Konukman ve Yalçın Karatepe).
Ne demek istediğimi biraz açayım. Uzun olacak ama sabırla sonuna kadar
okuyanlar olabilir.
Biliyorsunuz, bizim okulumuz ABD eyalet üniversiteleri modeli üzerine
kurulmuştu. Yani, öğrencilerin bir meslek seçimi yapıp o konuda daha
derinlemesine bilgi edinme yoluna girmeden önce dünyayı ve kendilerini
tanımaları, genel kültürlerini geliştirmeleri, mesleklerinde belki hiç
kullanmayacakları bilgileri şöyle ya da böyle edinmeleri ve belki de
kafalarında hiç beklemedikleri bir kıvılcımın çakmasını sağlamak amacı
güdülüyordu. Bunun sonucu olarak öğrenciler, fakültelerinde, ilk iki
yılı ortak dersler alarak geçiriyorlar, üçüncü sınıfa geçince bölüm
tercihi yapıyorlardı. YÖK belası akademyanın üzerine çöreklenince
istemeyerek de olsa okulumuz daha birinci sınıftan itibaren bölümlere
ayrıldı.
Bizim fakültede Ekonomi ve İstatistik Bölümü'nü seçen öğrenciler 3.
sınıfta en önemli iki dersimizi alırlardı. ilk dönemde mikro iktisat
(Ders kitabı: Henderson & Quandt, Microeconomic Theory ve yardımcı kitap
G.J.Stigler, The Theory of Price); ikinci dönemde makro iktisat
(G.Ackley, Macroeconomic Theory). Her iki dönem için bazı bölümleri
tavsiye edilen ama mecbur tutulmayan W.J.Baumol'un Economic Dynamics
kitabı da bizi "difference" ve "differential equations" konularıyla
tanıştırırdı.
Birinci dönem biterken öğrencilerimize, üstüne basa basa, şunu
öğütlerdik: "Aman ha dikkat edin, arz ve talep eğrileri üzerindeki
hareketlerle, arz ve talep eğrilerinin bir bütün olarak hareket
etmelerini birbirine karıştırmayın; yoksa rezil olursunuz".
İkinci dönem biterken bu uyarıyı şöyle tekrarlardık: "Aman ha, dikkat
edin, akım değişkenleri ile stok değişkenlerini birbirine karıştırmayın;
yoksa rezil olursunuz".
İstisnalarını belirttiğim yazar ve konuşmacılar, anlaşılan o ki, bu
öğütleri hiç dinlememişler; dinleseler bile anlamamışlar; anlasalar bile
boşverip geçiyorlar. Yazdıkları ve söylediklerinin onda birini
söyleseler Econ 301 ve 302 derslerinden koskoca bir F alırlardı.
Birinci hatalarını anlatmak grafik çizimler gerektiriyor. Bu türlü
çizimleri yapacak çok güzel bilgisayar yazılımlarım var ama vakit alıcı
bir uğraş. Belki ilerde, bu çizimlerle, yaptıkları saçmalıkları size
anlatmaya çalışırım.
İkinci hatalarını anlatmak son derece basit, çünkü büyük ölçüde sözel
anlatım ve kavramsallaştırmaya bağlı. Akım değikeni dediğimiz şey, en
basit şekliyle, zaman boyutuna sahip olan bir değişken. Örneğin, yıllık
gelir; örneğin dönemsel net yatırım; günlük hayattan örnek: bir çağrı
merkezine belirli bir zaman dilimi içinde gelen çağrı sayısı, vs.
Stok değişken ise zaman boyutu olmayan bir değişken. Örneğin, bankadaki
mevduat hesabınız; örneğin, fabrikanın deposundaki mamul mallar;
örneğin, ulusal borç, vs.
Stok değişkenler, akım değişkenler tarafından değiştirilir. Stok
değişkenler, akım değişkenler ile karşılaştıralamaz, eşitlenemez,
birbirlerine eklenemez, birbirlerinden çıkarılamaz.
Lisedeki matematik derslerinden hatırlayacaksınız: Havuz problemi. Bir
havuza belirli bir sürede su gelirse (akım değişken); aynı havuzdan
belirli bir sürede su giderse (akım değişken); belirli bir anda havuzda
bulunan suyun miktarı nedir (stok değişken)?
İşte bizim zavallı sözde iktisatçılarımız cari açık konusunu tartışırken
(sadece cari açık değil, daha bir sürü benzer konuyu) bu iki kavramı
anlamadıkları için birbirine karıştırıyorlar.
Bilmeyenler için hatırlatma: En basit şekliyle, bir ülkenin dış dünya
ile olan ticaretinin ve dış dünya ile olan sermaye hareketlerinin
tutulduğu hesaba cari hesap denir. Yani, yine en basit şekliyle,
Türkiye'nin cari hesabı şu kalemlerden oluşur: İhracat - İthalat +
Dışarıda kazanılıp Türkiye'ye getirilen gelirler (faiz, kar payı, vs)
-Türkiye'den dışarıya gönderilen fazi, kar payı vs. Bu toplamın sonucu
(+) ise cari hesap fazlası oluşur; (-) ise cari hesap açığı oluşur. Cari
hesabı oluşturan tüm kalemler akım değişkendir. Cari açık veya fazla ise
stok değişkendir. Yani yıllık cari açık (veya fazla) diye bir şey
yoktur, olamaz. Cari açığı veya fazlayı belirli bir zaman kesitinde
(diliminde değil, kesitinde) ölçebilirsiniz. Örneğin, 21 mayıs günü saat
18.30'da cari açık (veya fazla) şu kadar oldu diyebilirsiniz. Mayıs ayı
cari açığı diye bir şey yoktur, olamaz. 21 mayıs günü saat 18.30'daki
cari açık, cari hesaptaki akım değişkenlerin o gün ve o saata kadar olan
kümülatif etkileridir.
Öğretmenlerini iyi dinlememişler veya anlamamışlar. Rezil olup duruyorlar.
--
Proudly composed and transmitted in
Linux 4.15.0-50 Ubuntu SMP
Registered Linux user: #65583
=================================================
Bu grupta tüm üyeler tarafından kabul edilmesi gereken asgari ortak ölçüt,
ister grup üyesi olsun, ister olmasın, herhangi bir kişiyi veya kurum veya
kuruluşu, ister en açık şekilde, ister politik nitelemelerle aşağılayan,
suçlayan, onlara hakaret eden, vb. iletilerin yer almamasıdır.
Fon: TL Hesabi, Finansbank, Orhan Kurmuş hesabı
IBAN:TR1100 1110 0000 0000 5590 4223